Duygu, düşünce, hayal gücü ve yaratıcılığı farklı tekniklerle ortaya çıkaran dışavurumcu sanat, insanda hayranlık ve coşku uyandırır. Sanat aleminde hayranlık-coşku uyandırabilen ve biçim oluşturabilen bireylere sanatçı diyebiliriz. Sanatçılar, üretim süreçlerinde belli girişim yollarından geçerken yaşantılarını da çalışmalarına dahil edebilirler. Üretim iç güdüsü ile yaşantılarının harmanlanması sanatçıyı yaratıcı bir şekilde var edebilir. Zorlu üretim girişimlerini en iyi şekilde toparlayıp kendi sanatını oluşturanlardan biri de Ümmiye Koçak; iz bırakmayı başardı.
Ümmiye Koçak, okumayı çok istemesine rağmen on kardeş oldukları için ilkokulu bitirebildi. Okuduğu kitaplarla kendisini geliştirdi. İlk okuduğu kitap Maksim Gorki’nin “Ana” adlı kitabı oldu. İlk hikayesini 13 yaşında yazdı. Tarlada çalışarak kazandığı paralar ve kendi imkanları ile film çeken Ümmiye Koçak, Sinemada “en iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü kazandı. Başarısı katlanarak devam etti. Tiyatro ve sinema alanındaki çalışmalarında; “kadına şiddeti ve kadının kadına şiddetini”, “köy kadınlarının zorlu yaşantılarını”, “kız çocuklarının eğitimdeki yerini”, “güzel memlekete sevgisini”, “geleneklerin hatırlanmasını ve değerlerini kaybedilmemesini” ve “sevgiyi” kendi tarzında işleyerek toplumda herkesin sesi olmayı başardı. Köyüne ve köy kadınlarına bu yolda destek oldu. Başarılar kazandırdı. Ekibini kurdu. Bu yolda birlik oluşturdu.
Tarladan New York’a uzanan bir Anadolu kadını olan Ümmiye Koçak; çizgisini ve manifestosunu bozmadan ilerlemesi, girişimcilikte ve başarıda öğretici niteliktedir. Koçak, hayatta başarıyı getiren tek şeyin bir hedefinizin olması ve bu hedef de asla pes edilmemesi gerektiği vurgular. Asıl hedefin hayal kurmakla başladığına dikkat çeker ve;
“Ben hayal kurdum” der.